Çin, son yıllarda dünya ekonomisinde önemli bir aktör haline gelmişken, özellikle ABD'nin eski başkanı Donald Trump döneminde yaşanan ticaret gerilimleri ve uygulanan gümrük tarifeleri, birçok analistin Çin ekonomisinin geleceği hakkında karamsar görüşler serdetmesine neden oldu. Ancak gözlemlenen veriler, bu olumsuz öngörülere karşıt bir duruş sergileyerek, Çin ekonomisinin büyüme potansiyelinin güçlü olduğu gerçeğini gözler önüne serdi. 2020'de başlayan COVID-19 pandemisi, dünya genelinde birçok ülkenin ekonomisini sarsarken, Çin, hızlı toparlanmasıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.
Çin, 2022 yılı itibarıyla büyüme oranını %3,2 olarak açıklarken, 2023 yılında büyüme tahminlerini %4,5 ve üzeri seviyelerde sürdürülebilir kılma hedefi bulunduğunu belirtti. Bu büyüme, hem iç tüketimin arttığı hem de ihracatın kurumsal anlamda güçlendiği bir ortamda gerçekleşti. Çeşitli araştırmalar, Amerika Birleşik Devletleri'nin uyguladığı gümrük tarifelerinin, özellikle teknoloji ve tüketim ürünleri alanında Çin’in ticaretini zorlaştırmasına rağmen, Çin'in inovasyon kapasitesinin ve iş gücü verimliliğinin yüksekliği sayesinde, büyüme hızı açısından rakiplerine göre avantaj elde ettiğini gösteriyor.
Birçok uzmana göre, Çin ekonomisinin bu denli büyüyebilmesinin ardında yatan nedenlerden biri, devletin sağladığı destek ve stratejik yaklaşımlardır. Hükümetin açık piyasaları desteklemesi, girişimciliği teşvik ederek, iç tüketim pazarının genişlemesini sağladı. Bunun yanı sıra, dijitalleşme ve yeşil enerji alanındaki yatırımlar, 2022 ve sonrasındaki büyümenin önemli lokomotifleri arasında yer aldı.
Trump'ın başkanlık dönemi sırasında uygulanan ticaret savaşları, özellikle çelik ve alüminyum gibi stratejik ürünlerde tariffelerin artırılmasıyla kendini gösterdi. Bu durum, hem ABD ekonomisini hem de Çin'in ticaret dengelerini etkileyerek, iki ülke arasındaki ticaret hacminin dengesizleşmesine yol açtı. Ancak bu süreçte Çin, alternatif pazarlara yönelerek, Asya-Pasifik bölgesindeki ticari ilişkilerini güçlendirdi ve bu sayede ABD’ye bağımlılığını azaltmayı başardı.
ABD ile olan anlaşmazlıklar, aynı zamanda Çin'in kendi potansiyelini yeniden değerlendirmesine olanak tanıdı. Ülke, iç pazarını genişletirken, aynı zamanda Asya bayrağı altında yer alan diğer ülkelerle güçlü işbirlikleri kurdu. Bu çabalar, Çin’in uluslararası alanda daha bağımsız bir ticaret politikası yürütmesini sağladı. Bu stratejiler, uzun vadede, Çin ekonomisinin sürdürülebilir bir büyüme sağlamasına olanak tanırken, aynı zamanda global ekonomik dengeleri de değiştirmeye başladı.
Sonuç olarak, Trump döneminin zorluklarıyla mücadele eden Çin ekonomisi, beklenmedik bir performans sergileyerek büyüme rakamlarını artırmayı başardı. Gelecek yıllarda, Çin'in farklı coğrafyalarda geliştireceği ekonomik politikalar ve yenilikçi yaklaşımları, global pazardaki gücünü daha da pekiştirebilir. Kısacası, Trump’ın uygulamalarına rağmen, Çin ekonomisinin büyüme serüveni devam ediyor ve bu durum, dünya ekonomisinin dinamiklerini yeniden şekillendirme potansiyeline sahip.