Günümüzde Orta Doğu’da yaşanan çatışmaların en dikkat çekici noktalarından biri, İsrail’in Suriye’ye yönelik gerçekleştirdiği hava saldırılarıdır. Son olarak 2023 yılının Ekim ayında, İsrail Hava Kuvvetleri tarafından Suriye’nin başkenti Şam’a düzenlenen saldırı, bölgedeki gerilimi bir kez daha artırdı. Bu olay, yalnızca askeri bir operasyon olmanın ötesinde, aynı zamanda uluslararası ilişkilerdeki karmaşıklıkları ve güç dengelerini de gözler önüne serdi. Peki, bu saldırının arka planı nedir ve Suriye’deki durum ne yönde gelişiyor? İşte detaylar.
İsrail, uzun yıllardır Suriye’deki çeşitli hedeflere yönelik hava saldırıları düzenlemektedir. Bu saldırıların arkasında yatan sebeplerin başında, İran’ın Suriye’deki askeri varlığı ve Hizbullah gibi grupların güçlenmesi yer almaktadır. İran, Suriye üzerindeki etkisini artırmaya çalışırken, İsrail bunu önlemek adına sık sık askeri müdahalelerde bulunmaktadır. Son saldırıda, özellikle İran destekli milislerin ve füze depolarının hedef alındığı iddia ediliyor.
İsrail’in Suriye’ye yönelik stratejisi, bölgedeki güvenlik endişeleri ile doğrudan bağlantılıdır. Yıllardır süregelen iç savaşın ardından, Suriye hükümetinin yeniden yapılanma süreci ve İran’ın bu süreçteki rolü, İsrail için tehdit olarak algılanmaktadır. Bu bağlamda, bazı uzmanlar İsrail’in düzenli olarak gerçekleştirdiği hava saldırılarını, ‘öngörülebilir güvenlik’ sağlama çabasının bir parçası olarak değerlendirmektedir. Ancak bu durum, Suriye halkı üzerinde derin yaralar açmaktadır.
İsrail’in Şam’a düzenlediği saldırı, dünya genelinde çeşitli tepkilere yol açtı. Suriye hükümeti, bu saldırıyı kınayarak, uluslararası kurallara aykırı bir eylem olarak tanımladı. Ayrıca, Rusya, Suriye’nin müttefiki olarak, İsrail’i bu tür saldırıları durdurmaya çağırdı. Rusya’nın yanı sıra, Batılı ülkeler de duruma müdahil oldu. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri, İsrail’in kendi topraklarını koruma hakkını savunsa da, bu tür saldırıların sivilleri ve sivil altyapıyı etkilediği konusunda uyarılarda bulundu.
Bu durum, bölgedeki istikrarı daha da karmaşık hale getiriyor. Bir yandan İsrail’in askeri operasyonları sürerken, diğer yandan Suriye’de devam eden iç savaş ve insani kriz, bölgedeki ülkelerin güvenlik politikalarını da etkilemektedir. Çeşitli ülkeler, Suriye’deki gelişmelere dair ayrı ayrı stratejiler geliştirmeye çalışırken, bu durum, Orta Doğu’nun genel dinamiklerini etkilemektedir.
Saldırının sonuçları, kısa vadede Suriye içinde ve çevresinde daha fazla gerginliğe yol açabilir. Sivil halkın maruz kaldığı saldırılar ve insani kriz, bölgedeki siyasi ve askeri aktörler için daha fazla zorluklar yaratacak görünüyor. Bu nedenle, uluslararası toplumun bir araya gelerek çatışmaları önleme yolları araması her zamankinden daha önemli hale geliyor.
Sonuç olarak, İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırıları, yalnızca askeri bir müdahale olmaktan çok daha fazlasını ifade ediyor. Bu tür eylemlerin arka planındaki siyasi ve askeri dinamikler, bölgedeki çatışmaların çözümüne yönelik zorlu bir yol haritası çıkarmayı zorlaştırıyor. Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de bu tür saldırıların devam etmesi, Suriye’nin yeniden inşası için gerekli olan barışa ulaşmanın önünde ciddi engeller teşkil edecektir.